18 Mayıs 2024 - Cumartesi

Şu anda buradasınız: / AKSA TUFANININ MANEVİ AKİSLERİ
AKSA TUFANININ MANEVİ AKİSLERİ

AKSA TUFANININ MANEVİ AKİSLERİ Mustafa Özcan

* Gazze üzerinden İslami değerleri yeniden keşfetme zamanı. Gazze sayesinde yeryüzü yeniden İslam’ın çekim alanına girdi.

* Ateist iken Müslüman olan Amerikalı bir bayan yeni dönemde İslam’a ilgi duyanlara şu sözleriyle tercüman oluyor: “Gazzelilerin eşsiz sabırlarının arkasında Allah’ın varlığının işaretlerini gördüm!”

Gazze sabır destanıyla birlikte tebliğ alanı haline geldi.  Batı dünyasında bir süredir durgunluk arz eden İslam’a ilgi ve girişler yeniden filizlenmeye başladı. Gazzeliler konuşarak değil, yaşayarak yani temsille İslam’ı tebliğ ediyorlar. Burada sözel anlamda İslam’ı tebliğ etmek yani insanlara duyurmak söz konusu değil. Kastedilen husus, manevi değerleri kuşanarak insan topluluk ve kümelerini İslam’ın lehinde etkilemek ve onları İslam dairesine ve haziresine kazanmaktır. Bu da tekellüf dairesinden uzak bir şekilde tabii seyrinde ilerlemektedir. İslam’ı fiillerine dökerek, davranışlarına yansıtarak asimetrik bir tebliğ faaliyeti yürütüyorlar. 

Gazze’nin tebliğ alanı olmasında hiçbir zorlama ve tekellüf eseri görülmemektedir. Bu anlamda İsrail’in HAMAS üzerinden İslam’ı karalama çabaları da ters tepti.Yapmak istedikleri halde IŞID örneğinde olduğu gibi eylemlerini İslam aleyhinde kullanamadılar. Bunun nedeni HAMAS’ın Gazze halkıyla bütünleşmiş olması ve arada bir ayrılık gayrılığın bulunmamasıdır.

İsrail, insanları ve dünyayı HAMAS üzerinden İslam’dan nefret ettirmeye çalışırken tersi oldu ve Gazze halkının “sabır ve şükür destanı” karşısında dünya ve insanlık İslam’ı öğrenmeye can atmaya başladı. Bu yönüyle Batı’da duran ihtida süreç ve öyküleri yeniden canlanmaya ve İslam yeni üyeler kazanmaya başladı. 

İnsanlık Gazze direnişinin arkasındaki sırrı arıyor. Bir ara liderlik sırları üzerine kitap furya ve serileri vardı. Buna İslami literatürde abkariyat denebilir. Abbas Mahmut Akkad ile anılan bu seri, çeşitli tepkiler almıştır. Zira vehbi alanı da kesbi alana ilhak etmiştir. Şeyhülislam Mustafa Sabri buna itiraz etmiş İslam büyüklerini abkariyata hapsetmenin yani onları özgün iradelerinin eseri olarak görmenin yanlışlığına parmak basmıştır. Kesbi yönlerinden ziyade vehbi yönlerine odaklanmak gerekir. İslam büyüklerinin inkişaflarını sadece abkariyat kabilinden potansiyellerine bağlamak Allah’ın eserini görmemek olur ve manevi körleşmeye neden olur.  Türkiye’de bunu Turgut Özakman Şu Çılgın Türkler gibi kitaplarıyla yapmaya çalışmıştır. Allah’ın inayeti yerine beşerin gücünü ikame etmiştir! Sunduğu model budur.

Bu anlamda Gazze’nin tebliğ alanı haline gelmesi beşer planın bir eseri değil tamamen Allah’ın inayetinin  tecellisidir. Afganlılar Allah’ın yardımıyla önce SSCB ardından da Amerikan işgalini dize getirdiler. Birleşik kaplar misali aynı çığırdan yürüyen Gazzeliler de savunmalarıyla İsrail’i rezil etmiştir. Önce baskınla ardından da savunma taktikleriyle İsrail’i perişan ve nakavt etmişlerdir. Gazzelilerin sabrının gerisinde Allah’a tevekkül ve dayanma yatmaktadır. Bu maneviyata kör bütün dünyanın dikkatini çekmiştir. İzahı aranan bir meseledir. Tebliğ düzeyinde değil de temsil düzeyinde İslam’ı izhar etmek başta rehin alınanlar olmak üzere bütün dünya üzerinde müspet akisler ve etkiler meydana getirdi. İsrail propaganda savaşını ve psikolojik harbi kaybetti. Buna mukabil mazlumlar manevi olarak kazandılar. Buna dair sayısız işaret bulunuyor. Somut örneklere geçecek olursak.

Mesela Amerikalı bayanlardan Abby Havis, ‘Filistinlilerin dayanma güçlerini merak ettim ve bunu nereden aldıklarını anlamak için Kur’an-ı Kerim’e başvurdum. Onun tanıklığına uzandım. Nasıl oluyor da bir anne tevekkül içerisinde ölen beş çocuğunu bağrına basıyor ve ‘inna lillahi ve inna ileyhi raciun’ diyerek işin içinden sıyrılıyor! ‘Ondan geldik yine ona döneceğiz’ diyerek metanetini koruyabiliyor?

Bu ancak İslam’ın inananlara yaptığı ahiret aşısı ile anlaşılabilir. Hayat bu dünyadan ibaret değildir ve inananlar ötesi için yaşarlar. Yahudiler ise öteki dünya bize ait derler ama gereğini yapmazlar. Bu dünyadan ne pahansa olursa olsun ayrılmak istemezler. 

Gazzelilerin yaşadığı hal Peygamber terbiyesinin sonucudur. Sabır ve şükür makamında 

takipçilerine ve ümmetine bunu telkin eder. Oğlu vefat ettiğinde üzülmüş ve gayri ihtiyari gözlerinden yaş damlamış ama rabbimi gücendirecek bir söz söylemem diyerek de kadere rızasını göstermiştir. Sonuçta veren de alan da O’dur. Gazzeli Müslüman kadın ve erkekler de peygamberi izleyerek ölüme meydan okuyor ve metanetle karşılıyorlar. Verenin de alanın da O olduğunu dilleriyle ve halleriyle ikrar ediyorlar. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.s.) küçükken vefat eden oğlu İbrahim’in ardından şunları söyler: “…Göz yaşarır, kalp üzülür, fakat Rabbimizin razı olmayacağı söz söylemeyiz” (Buhârî, Cenâiz, 32, 42, 43 ) Yakin düzeyinde ahiret inancı Müslümanlarda disiplin ve otokontrolü sağlıyor.

Bu itibarla bazı şer görünen olaylar hayra kapı aralayabiliyor. Hayat serüveninin ve seyrinin akışı değişiyor, insanlar baktıkları halde görmedikleri gerçeklerle yüzleşiyorlar. 

Gayri Müslimlerin arayışları oranında Müslümanlarda da özgüven patlaması yaşanıyor. Amerikalı bir Müslüman bayan yeryüzündeki adaletsizliği ve iki yüzlülüğü şöyle haykırıyor: “Başörtüme hakaret ediyorlar. Peygamberime küfrediyorlar ve kitabımı yakıyorlar ve halkımı öldürüyorlar. Yine de terörist ben oluyorum?”  Bu nasıl terazi? Bu nasıl vicdan ve bakış açısı? Gerçekten de Netanyahu ve İsrail peşinden dünyayı ahlaki çöküşe yuvarlıyor. 

Gazze aynasında insanlık bir kez daha kendini ve değerlerini tartıyor.

Fransa’da yaşayan Abdullah Bin Mansur Aksa Tufanı baskınından sonra Fransa ve kimi Batılı ülkeler de Filistin’e dair ne varsa yasaklandığını ve HAMAS’ın ağza alınmasına izin verilmediğiniz hatırlatıyor. Ya sonrası? İsrail vahşeti ve barbarlığı karşısında kamuoyu ilgisinin yön değiştirdiğini insanlığın vahşet sayesinde İsrail’i, sabır ve metanetleri sayesinde de Filistinlileri tanımaya ve anlamaya başladığını kaydediyor. Bu yeni denklem Batılıları Müslümanların sabırlarının kaynağına öğrenmeye itiyor. Bunun arkasında yatan değerleri ve enerjiyi merak ve tanımak istiyor. Bu da onları Kur’an-ı Kerim’i tetkik etmeye yönlendiriyor. Yahudi sermayesinin estirdiği İslamfobi rüzgarlarına rağmen Batı’da rüzgar yön değiştiriyor. İslam hakkında olumsuz kanaatler olumluya dönüyor.

İhtisap/Karşılığını Allah’tan Bekleme İnancı

Müslümanlar dünyadaki kayıplarını telafi noktasında inandıkları ihtisap (yalnız Allah’tan ummak) kuralı gereği Allah’tan bekliyorlar. Canlarını ve mallarını Allah’a emanet ediyorlar. O da ihtisap yani sadece kendinden bekleme karşılığında onlara akla hayale gelmedik nimetler bahşedeceğini bildiriyor. Birçok hadiste iman ile ihtisap birlikte anılıyor. Ameller inanılarak ve karşılığı Allah’tan beklenerek işlenirse, Allah bunları ödülsüz ve mükafatsız bırakmayacağını vaat ediyor. Dolayısıyla Müslümanlar manevi değerlere inanırlar. Nasıl ki bereket görünmez ama varlığına inanılır, ihtisap da veya hisbeten lillah da öyledir. Bereket gibi görünmez ama vardır. Gazze’de olduğu gibi hareketleri ve davranışları yönlendirir. Müslümanlar manevi enerjilerini Allah’a inanmak, ona tutunmak ve güvenmekten alırlar. Ücretini ve hesabını da  Allah’a ve ahirete havale ederler.  İnsanlık şimdi Gazze muharebesiyle birlikte bu saklı ve görünmez boyutu ve alanı keşfediyor. 

Burada muharrik unsurlardan birisi yani Müslümanları harekete geçiren hususlardan birisi de yakinleridir. Kısaca Allah’ın vereceğine ellerindekinden daha fazla itimat ediyor ve güveniyorlar. Bu da sabırlarının gerisindeki diğer sırlardan bir başkasıdır. Allah’ın elindekine kendi ellerindekilerden daha fazla güveniyorlar. Bu da onları mütevekkil yapıyor. Bu inançtan dolayısıyla dirençten yoksun ve mahrum olan Batılılar direncin kaynağına ulaşmak istiyorlar. Bu da onları Kur’an-ı Kerim’le tanışmaya götürüyor.    

Aynı zamanda Darfur ve Açe gibi hafızlar yurdu olan Gazze insanlara insanlık destanı sunuyor. Onca savaşa rağmen dünya metaına metelik vermiyorlar. Savaşın gölgesinde Gazze’de hırsızlık ve gasp olaylarına hiç rastlanmıyor. İlk dönem sahabe nesli gibi yaşıyorlar. Kur’an’da beyan edildiği gibi öfkelerini yutuyor ve esirlere centilmence davranıyorlar. Onlara Netanyahu veya İsrail ordusunun günahlarını yüklemiyorlar. Burada da kalkış noktaları Kur’an buyruklarıdır.

40 Yıllık Kısır Döngü Kırılıyor

 

Muhammed Bin Selman İslami uyanışın ya da sahvenin merkez üssünün Kabe ayaklanması olduğunu ve zirve noktasının da 1979 yılı olduğunu beyan etmektedir. Muhammed Bin Selman mücadelesini bunun etkilerini kırmaya adamıştır!

Abdullah Bin Mansur da Batı’da 40 yıldır yaprak kımıldamadığını ve Batı toplumlarının ve Müslümanların buzlanma ve kilitlenme dönemi geçirdiklerini ve Gazze olaylarıyla birlikte bunun açılmaya başladığını ifade etmektedir. 40 yıldan beri İslam’a girişlerin bıçak gibi kesildiğini bu kısır dönemin Gazze olaylarıyla birlikte aşılmaya başladığını ifade etmektedir. Özellikle hayatın anlamı peşinden koşan veya hayata anlam yüklemek isteyen gençler dünyada tek direniş odağı haline gelen veya kalan Gazze’nin ve Gazzelilerin sırrını anlamaya çalışmaktadır. Gazze olaylarından önce Fransa’da vasati olarak günlük İslam’a girişler 80 kişiyi aşmazken yeni dönemle birlikte İslam’a girişler 400 kişi seviyesine yükselmiştir. Her durumda 300 kişi seviyesinin altına düşmemektedir. Bu da kaba bir hesapla Aksa Tufanı’ndan itibaren yaşanan zaman diliminde Fransa’da İslam’a girenlerin sayısının 20 bini aştığını gösterir.

Bu süreçte neden İslam’ı seçtikleri sorulan muhtediler genellikle şu cevabı veriyorlar:

Gazzelilerin kendileriyle (ahiret yurduyla) barışık olmaları, sabırları ve şükür ve rıza halini yansıtmaları bizi etkiledi ve İslam’a çekti. Bunun arkasındaki sırrı araştırdık, bizi İslam’a ve Kur’an’a götürdü. Kendi kendimize şöyle dedik: “Aradığımız ve bulamadığımız insanlığı bu dinde bulduk. Onun gölgesi altında insan kendini güvende, selamette ve barış içinde (itminan) hissediyor.

Gazzeliler ölseler de kaybedecekleri bir şey olmadığını, bilakis kazançlı olduklarına inanıyorlar. Batı’da özellikle Gazze olaylarından sonra gençler arasında İslam’a ilgi tavan yapmıştır. Abdullah Mansur bu ilginin daha ziyade kızlar arasında görüldüğüne parmak basıyor. Fıtratları onları İslam’a çekiyor. Gazze de pilot bölge olarak onları İslami değerlerle buluşturuyor. Anlamsız dünyaya ahiret aşısı yaparak anlam katıyor. Böylece şahadetin sırrı ortaya çıkıyor. Kur’an şehitlere ölü diye hitap etmeyin diye uyarıyor. Onlar şahadet rütbesiyle manen canlı oldukları gibi manen ölü sineleri de diriltiyorlar.

Gazzelilerin İslam’a has sekine ve vakarları da bundan mahrum olan Batı toplumlarını etkiliyor. Beş çocuk sahibi bir kadın çocuklarını kaybetmenin derdiyle, acısıyla üstünü başını yırtacağı yerde cennete benden önce ulaştılar’ diye teselli buluyor!  Bu tablolar insanları kanaatlerini değiştirmeye ve İslam’ı kucaklamaya itiyor. Bu yakinin gerisinde İslami değerler bulunuyor.

Bu da kahır içinde lutfun gizli ve saklı olduğunu gösterir.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul